Öncelikle şunu söyleyeyim, yazı başlığının konu ile ilgisini, yazının sonunda açıklayacağım.
Başarılı insanlar önlerine koydukları ulaşılabilir hedefler için ve onları gerçekleştirmek için acı çekerler, bedel öderler. Bu bedeller başarılı olmuş kişiler tarafından çok iyi bilinir, çünkü bedeli ödeyenler kendileridir. Parasını, zamanını, özel hayatını, sağlığını bile başarı yolunda harcamış olabilirler.
Çocuklarının büyüdüğünü göremez, bir diploma törenine katılamaz, bir çok özel zamanı kaçırmış olabilirler. Hiçbir başarı kendiliğinden ve bedel ödemeden gelmez.
Bazı başarı hikayeleri ikinci kuşak tarafından devam ettirilebilir. İkinci kuşak ta hazır bir yapının üzerine kolayca konmuş gibi görünse de işleri o kadar kolay değildir. Önceki kuşaktan teslim aldıkları yapıyı korumak, geliştirmek ve güncel tutmak zorundadırlar.
Başarılı insanlar, başarının gitme ihtimali olduğu ve bu olası durumda değersiz hissedecekleri için ‘kaygılı bir hayat’ sürmekte olabilirler.
Kişiden kişiye değişebilir olmakla birlikte hep yukarıda kalma zorunluluğunun verdiği kaygı ile başarının ve getirmiş olduğu varlığın tadını dahi çıkartamayabilir. Herkesten az uyuyabilir, herkesten az yiyebilir, herkesten az tatil yapabilirler, varlık içinde bedel ödemeye devam edebilirler.
Birde bir çok bedel ödemesine rağmen başarısız olmuş insanlar vardır. Bu insanlar, zaman, para ve sağlık kaybetmiştir. Hikayeleri başarısızlık üzerine olduğu için geriye kalan hayatlarını zorluk içinde ve aileleri ile birlikte tek başlarına devam ettirmekteler. Aramızda oldukları halde farkında bile olmadığımız kişilerdir. Başarılı olmuşlara göre sayı olarak çok daha fazladırlar.
Özetleyecek olursak, başarı yolunda ısrarcı, istikrarlı ve disiplinli olmak gerekir. Yani hiçbir başarı bedelsiz değildir.
Yukarıda anlatılanlardan sonra;
Zamanın harcamış, emeğini vermiş, ailesinden, uykusundan fedakârlık yapmış, parasını riske etmeden biriktirmek yerine, riske atmış, yatırım yapmış, kısacası bedeller ödemiş “dürüstçe çalışmış olanları kastederek söylüyorum” kişileri , hayatlarındaki yanlış ve doğruları analiz ederek örnek almak, başarı için geçtikleri yolları anlamak, takdir etmek yerine, sebepsiz bir hasetle yermek, arkalarından çeşitli dedikodu mahiyetindeki söylemlerle itibar suikastı yapmak en hafif tabirle “uzanamadığın ciğere mundar” demektir.
Başarısız olmuşları “ah ,vah adamın başına işte bunlar geldi” diyerek sahte bir üzüntü ile anarken, başarılı kişileri, haklarında kulaktan dolma bilgilerle ,çeşitli sıfatlar yapıştırarak yermek, eleştirmek dürüstçe bir yaklaşım değildir kanımca.
Şimdi “Zebani” başlığına gelecek olursak.
Fıkra bu ya;
Cehennemde her ülkenin bir kazanı varmış, içinde sıcak kaynayan yağ olurmuş, günah işleyenler bu kazanlarda cezalandırılıyorlarmış. Kazandan kafasını çıkaranları zebaniler kafasına vurarak geri kazana sokuyormuş. Baş zebani bir bakmış her kazanın başında bekçi olduğu halde bir kazanın başında hiç kimse yok, bağırmış bu kazanda niye bekçi yok, bunda dışarı çıkmaya çalışan olmuyor mu? zebani: olmuyor, orası Türklerin kazanı, kim yukarı çıkmak isterse alttakiler onu bacağından tutup geri çekiyor.
Kazandan çıkmaya çalışana destek olalım ki, belli mi olur belki çıktıktan sonra, belki kazandan başka birilerinin çıkmasına da örnek olur. Olmazsa da o kurtulmuş olur.
Olcay ŞAHİN