Haftanın ikinci iş gününü tamamlamıştım. İş yerinden çıkıp, evime doğru yol alıyordum. Otoparkımızda görev yapan Hüseyin ağabey her zamanki gibi Ankara havalarının çaldığı bir radyo dinlemişti yine. Hüseyin Ağabeye bir parantez açmak istiyorum. Hafta içi her sabah işyerine geldiğimde, arabanın anahtarını alır, akşam giderken en kolay yere arabayı park edip anahtarı teslim eder. Hüseyin Ağabey sayesinde otoparkta kimsenin arabasına zarar vermeden kolayca çıkabiliyorum.
Bana olduğu kadar başkalarına da faydalı bir iş yapıyordu. Hüseyin Ağabey, aslen Antalyalı olmasına rağmen Ankara müziklerini sever. Ben de kendisini çok sevdiğimden dolayı bu duruma ses etmem ve çaresizce kabullenirim.
Yolda giderken, radyonun DJ’yi bir yandan anlamsız şekilde bağırıyor, bir yandan da kendince espriler yapıyordu. Tam radyoyu kapatacaktım ki, DJ yarının (bugünün) 18 Mart Çanakkale Zaferinin 100. Yıl dönümü olduğunu ve şehitlerimizi rahmet ile andığını söyledi Ankara’nın pavyon müziği eşliğinde!
Nasıl unutmuştum bu kutsal günü! Çok kızmıştım kendime! Çanakkale zaferinin 100. yıldönümünü bana zevzek bir radyo DJ’yi hatırlatmıştı!
Çanakkale zaferinin bendeki yeri çok farklıdır. Çanakkale Zaferi, bir milletin küllerinden doğduğu andır. Çanakkale Zaferi, Türk, Kürt, Çerkez, Arap 253 bin vatan evladının gözlerini kırpmadan ölüme gülerek koştuğu bir destandır. 2000 yılında ziyaret etme fırsatına sahip olduğum bu kutsal yerdeki anılarım gözlerimin önünde canlandı. Hüzünlendim. Gençliğimden utandım! Evime vardığımda, bilgisayarımı açıp internette Çanakkale Zaferi ile ilgili hikâyeleri okumaya başladım.
Not: Savaşa giden 15’lilerin fotoğrafı
Hikâyeleri okudukça tüylerim diken diken olmuştu. Çanakkale Savaşındaki kahramanlıklar, yapılan fedakârlıklar karşısında şehitlerimize olan saygım ve hayranlığımı bir kat daha artmıştı.
Çanakkale Zaferi ile ilgili olarak internette yer alan bilgilere bakarken, Dumlupınar Denizaltı faciasına ilişkin bir sayfaya yönlendirildim arama motoru tarafından. İnternet sayfasında Dumlupınar Denizaltı faciasına ilişkin tarihsel bilgiler verilmişti. Bu bilgileri sizler ile paylaşmak istedim. 4 Nisan 1953 tarihinde Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı Nabuland şilebi ile Dumlupınar Denizaltısı çarpışmıştı. Başından aldığı şiddetli darbe ile Dumlupınar birkaç saniye içinde sulara gömülüyordu.
Gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi denizaltının arka bölümündeki torpido dairesine sığınmıştı. 22 kişilik mürettebat Çanakkale’nin soğuk suları içinde kaybolmaya başlamıştı. Ağır ağır denizin dibine doğru yol alıyordu denizaltımız. Çaresizlik içerisinde bekleyen 22 vatan evladı telsiz bağlantısı ile yardım talebinde bulundu. Telsizin karşısındaki Astsubay Selami denizaltıdaki mürettebata kurtarılacaklarını söyledi. 22 askerimiz ailelerine selam söyleyip kurtarılmayı beklediler. Sınırlı oksijeni tüketmemek adına konuşmak, türkü söylemek ve sigara içmek yasaklanmıştı. Dumlupınar Denizaltısında kurtarılmayı bekleyen askerlerimizin umutları yavaş yavaş tükeniyor ve kurtarılma çabaları bir türlü sonuç vermiyordu. 22 vatan evladı ölüme gülümserken, konuşabilecekleri, türkü söyleyebilecekleri hatta sigara içebilecekleri yönünde emir aldılar.
Yaktıkları sigaralar ile “Vatan Sağ Olsun!” diyerek şehitlik mertebesine ulaştı kahramanlarımız. “Ah bir Ataş Ver Cigaramı Yakayım” isimli türkü bu facia ile akıllarımıza kazınmıştı.
Dumlupınar Denizaltısı faciasına ilişkin bilgileri okurken beni en fazla şaşırtan olay ise denizaltıya çarpan ve batmasına neden olan İsveç bandıralı geminin mürettebatının, “gümrük botu” ile kurtarılmış olmasıydı. Kazadan hemen sonra olay yerine gelen gümrük botumuz 5 yabancı mürettebatı kurtarmıştı. Ancak 22 kahramana ulaşamamıştı.
Gerek Çanakkale’de gerekse Dumlupınar Denizaltısında kahramanlık destanı yazan şehitlerimizi saygı ve rahmet ile anıyor ve ne zaman Çanakkale Zaferini ve Dumlupınar Denizaltı Faciasını hatırlasam gençliğimden utanıyorum!
Hakan UÇAK